KAYIP DÜŞLER ÜLKESİ


Bardaktan boşanırcasına bir yağmur yağıyor…

Damlalar önce çatıya çarpıyor  sonra betona…

Çıkarttıkları ses ne kadar da uyumlu farklı  tınılara sahip olmasına rağmen…

En az izlemek kadar güzel yağmuru dinlemek…

Durmaksızın yağdıkça,bir şarkıya dönüşüyor adeta kulaklarımda.Rüzgarın eşsiz melodisi eşliğinde söylenen lirik bir şarkı.Dalıp götürüyor beni uzaklara,başka zamanlara…

Hiç değişmiyor sanırsın…Hep aynı şarkı,hep aynı ezgi…

Oysa gerçekte böyle olmadığını bazen temposunu artırarak,kimi zaman da azaltarak  gösteriyor ,sanki bir şeyler anlatmak ister gibi.Doğanın aklı ve dili olduğuna inanan herkes gibi kulak kesiliyorum…Sonra diyorum ki kendi kendime Anadolu’nun gizli tarihini anlatıyordur,dünyaya beşiklik edişini,güzel mutlu günlerini…Kadın,erkek ve tüm canlıların birbirlerine zarar vermeden yaşadığı  o güzel günlerden bahsediyordur, kim bilir…

Belki de insanlığın çocukluk döneminden gülüşler getiriyordur.Her şeyin “ölesiye canlı “ olduğu,doğanın ve gökkuşağının rengine büründüğü  pırıl pırıl zamanlardan kalma bir şarkıdır söylediği.

Ağaçların öyküsü dile geliyordur bu şarkıda,toprağa olan aşkını anlatıyordur belki de…

Köyler de vardır içinde ağaçların ve ırmakların koynuna kurulan.

Sömürüsüz,efendisiz,ana şefkatli bir yaşam…

Herkesin çocuk yürekli olduğu bir zamanları konuk ediyordur bizlere…

Ne yaptığını bilen insanların masalı…

Yazılı yasaların ,savaşın,kan ve gözyaşının,cezaevlerinin olmadığı bir zaman ve mekandır rüzgar eşliğinde gelen günümüze…

Sınır kavgalarının,korkutan tanrıların ve efendilerin henüz doğmadığı bir iklimden geliyor olmalı bu yağmur.Herkesin eşit,kimsenin aç olmadığı,ortak yaşamayı ve paylaşmayı bildiği,halkların kendi rengini ortak yaşama yansıttığı bir zamandan esintiler getiriyor olmalı bu rüzgar.

Doğanın kirletilmediği,bencilce tüketilmediği bir zaman,bir ana cömertliği ile kendini sunduğu,hayatın su kadar masum olduğu çağlardan taşınıyor olmalı bu şarkı.Yoksa beni neden bu kadar kuşatsın,neden alıp götürsün duvarların ve zamanın ötesine…

Yabancının,ötekinin olmadığı sade,kaygısız…

Bir şelale gibi akışkan,bir çiçek bahçesi gibi rengarenk,uçsuz bucaksız bir yıldız denizi,zamanla ilgilenmeyen bir orman topluluğu,bir atın kişneyişi,ürkek bir tavşanın kaçışı,kekliğin havalanışı kadar doğal bir yaşam…

Öyle hissediyorum ki bu yağmurla birlikte çocuk bakışlı düşünceler yağıyor yeryüzüne,umut dolu ….

Döküldüğü her şeyi temizleyen bir yağmur,tüm kirleri,pislikleri ve çirkinlikleri…Engel tanımaz,hangi yüreğe değerse bereket eker,çiçek tarlası yapar orayı...

“Kayıp Düşler Ülkesinin” yağmurudur…

Her gün bir rüyadır, bir sevgi tohumudur her buğday başağı…

Yeşerir durmadan,boy verir boyuna,çoğalır…

Zulüm boy göstermişse bu ülkede,ölüm tereddütsüz bir merhabadır sonsuzluğa…

Gülerek gidilir,ardından ağlamaz kimse,ne giden üzülür,ne de kalanlar…

Çünkü yaşamak olmuştur artık direnmenin adı…

Zira herkes yaşamıştır…

Gerçekten yaşamıştır…


Post a Comment

Daha yeni Daha eski

ETİKETLER

Deneme ( 10 )