Bir varmış,bir sürü yokmuş…
Zamanın bilmem kaçıncı döneminde,kısrak başı gibi dört nala uzanan ülkede”yaşamak” gibi,”ayakta kalmak“ gibi,benim diyenin altından kalkamayacağı yükleri sırtlanan;adı başka,sesi başka,bırakıversen kanatlanıp uçacak yürekleriyle delişmen;hayal ettikleriyle gerçekler arasında sıkışıp kalmış “emekçi çocukları varmış.
Uyanırlarmış her sabah yeni ama tanıdık maceralarına…Alın teriyle bezedikleri namuslu hayatlarına eklenen her gün, taşımak zorunda oldukları yüklerin git gide ağırlaşması anlamı taşırmış da çıkmazmış sesleri rüzgarlara fısıldanan birkaç umut sözcükleri dışında…
Ellerine tutuşturulan birkaç kuruşla ,indirimden alınmış çantalarını atıp sırtlarına,tutarlarmış adına “okul” dedikleri o soğuk binaların yolunu…Gitse de ayakları geri geri,zorundalarmış gitmeye,onları kapıda karşılayan idarecilere yakalanmamak için….Yoksa bir ton laf,bir ton azar,bazen aşağılanma acıtırmış onların gencecik yüreklerini.
Yüzlercesi bir arada dalarlarmış koridorlarına adına “okul” dedikleri binanın. Kışın soğuk, yazın sıcak sınıflarda beklermiş onları, yarınlarından umudu kesmiş,ayın sonunu nasıl getireceğini bilemeyen bedeni orada ,aklı başka yerlerde ,kutsallığı sadece dillerde kalan ve yaşam kavgası içinde itibarsızlaştırılmış öğretmenleri…Yoklamaydı,ödevdi,fırçaydı derken geçen on beş dakikadan sonra, zorla geçilen ,soru sormanın,”anlamadım bir daha anlatabilir misiniz?” demenin hayal bile edilemeyeceği,vaaz verir gibi anlatılan ders,zaten patlamaya hazır bir bomba olan öğretmenin birine kızmasıyla ve ardından başlayan nasihatler zinciriyle biter bitmez çekilen derin bir ohhhhh…
Sürüp gider bu kısır döngü…
Bunların içinde nefes alamayan ,derdini dökmek istese de yorgunluktan kanepede uyuya kalan babasına yahut akşama kadar canı çıkmış olmasına rağmen bir de evde ailenin diğer bireylerinin işlerini de yapan annesine ulaşamayan ve tüm yaşanmışlıklarını içine atan genç yürekler…
Emekçi Çocukları…
Devlet okullarında okuyan, eğitimin her alanında yetersizlikler içinde bir şeyler yapmaya çalışan,bir de utanmadan “başarı” beklediğimiz “Emekçi Çocukları”….
Gerçekten,neydi “Başarı”?
Yokluk ve yoksulluk sarmalında temelsiz beklentileri karşılamaya çalışan ve bunun için insan üstü çaba sarf edip çocuk yaşta olgunlaşan,yaşama tek başına hazırlanırken tek yol arkadaşının yine kendisi olduğu gerçeğini acı tecrübelerle öğrenen ve tüm bunlara rağmen aklını yitirmemeyi başaran “Bizim Çocuklar” başarısız da;tüm yaşamsal faaliyetlerin kendilerine göre planlandığı,her sene on binlerce liralık “özel okullarda” okuyup,her türlü ihtiyaçları sorunsuzca karşılanan “onların çocukları” mı başarılı?Belediye otobüsleriyle gidilen ve öncesindeki tüm hazırlık aşamalarında,”onların çocuklarından” on hatta yüz adım geride kalan “emekçi çocuklarının” sınavlarda derece yapamamaları bir başarısızlık mıdır?Yahut,gittiği okulla,hazırlıklarıyla ve en önemlisi gireceği sınavlardan başka derdi tasası olmayan “onların çocuklarının” derece yapmaları başarı mıdır?
İşte burada hayata nereden baktığınız önemlidir.Sınıf bilinciyle donanmış ve sınıfsal karakterini her yerde ve ortamda çekinmeden ortaya koyan insanlar için başarı; çalmadan,çırpmadan,kul hakkı yemeden onurlu ve namuslu bir insan olmayı becerebilmektir her şeye rağmen…
Herkes için her şeyin en iyisini isteyebilmek…
En önemlisi de her türlü haksızlığa,ayrımcılığa ve eşitsizliğe karşı direnebilmek ve direnenlerden yana tavır ala bilmektir. El etek öpmemektir, yalakalık yapmamak ve her ne sebeple olursa olsun ”Ruhunu Kapitalizme Satmamaktır”.
Eşit olmayan koşullarda,her şeye rağmen insan olmayı becerebilen “tüm emekçi çocukları”…
Asıl ve gerçek başarı sizdedir…
Dünyanın eşit ve özgür geleceği de sizlerin elindedir….
Mehmet Ali ÖZTÜRK(Temmuz 2021)
Yorum Gönder