“Beşiğim bombalarla sallandı.”
Savaşaın tam göbeğindeki bir annenin feryadıydı bu.İsyan değil,bir ilenç gibi vuruyordu sözcüklerini televizyonun öteki tarafından yüzümüze yüzümüze...
Savaş kötü…
Acımasız….
Ve savaş tüm ezberlerini bozuyor rutin hayatlarımızın.Öylesine bir gerçeklik ki bu yaşamın tüm sırlarını bir çırpıda vuruyor açığa,kimin ne varsa heybesinde saçılıyor etrafa ;ne için kimin için savaştığını bile bilmeyen genç bedenlerin sağa sola savrulan cesetleri gibi…
Korkular…
Endişeler…
İhanetler ya da kahramanlıklar….
Cesaret,özveri ve yiğitlik….
Anlamını yitirmiş hepsi.Birden kendinle baş başa kaldığını görüyorsun.Bir yüzleşmedir başlıyor artık vicdanın ve mantığınla kalıyorsun bir başına…
Sorguluyorsun…
Güçlü yönlerini arıyorsun ama her patlayan silahın cılız bedenleri delmesi gibi zayıf tarafların ben buradayım diye bağırıyor,alay ediyorlar senle;kahkahalarını duyar gibi oluyorsun…
Daralıp kalkıyorsun bir pencere açmak ferahlamak için ama o da ne?Karşılıyor seni acımasızlık,zulüm ve savaş tanrılarının zafer çığlığına karışıyor yitip gidenlerin umut dolu yaşamları…
İnsanı tanımlamak,dostunu,düşmanını….
Sorular bırakmıyor peşini…
Ve çocuklar…
Savaşın gerçek yüzleridir onlar.Sular gibi berrak yaşamları alınıyor ellerinden,düşüyor tazecik bedenleri tek dişi kalmış canavarların kanla suladığı toprağa...
Aslında bu vahşetin yanıtı, masum çocukların, gözü dönmüş para babaları tarafından akıtılan kanında gizli…
“Güzele giden her yol mübahtır….”Evlerinden ediliyorlar,okullarından,mahallelerinden….
Kimisi ilk adımlarını atarken bu dünyadaki,bazıları sütten bile kesilmemişken daha,ilk okul heyecanını yaşarken saçları örgülü kırmızı yanaklı kız çocukları yahut çakı gibi esmer bakışlı oğlanlar,yaşıyorlar sürgünü doğup büyüdüğü topraklarda….
Zor…
Gerçekten…
Savaşları tanımlamak,gerekçelendirmek….
Eksik kalıyor bir şeyler sürekli seni kovalarken sorular…
Yanılgı bizler için.Tarafgiriz belki.Yaşadıklarımız hükmeder düşüncelerimize.Ya da dünya görüşlerimizin peşinde, geride bıraktıklarımızı düşünmeden, koşar dururuz insana dair özelliklerimizi yitirirken;aklımıza dahi gelmez diğerleri…
Ama bu çocuklar öyle mi?
Tertemizler…
Arı,duru ve pak.Çıkarsız,hesapsız,yalansız ve riyasızlar.
Onlar gerçekliktirler…
Saf gerçeklik…
Toprak Ananın yeryüzündeki adaletinin ve sevginin temsilcileridirler…
Kirlenmemiş,yıpranmamış insanlığın saf hali…
Ve bizim ekranlarda gördüğümüz oraya buraya savrulan parçalanmış kollar,bacaklar,bedenler bir sesleniştirler vicdanlara;acının ve yok oluşun sesidir onlar…
Tüm insani ve ahlaki değerlerin yitirildiği,bin yıllardır biriken kirlenmişliğin açığa çıktığı,fosilleşip can cekişen sistemlerin, kısacası insanlığın sınandığı bir alandır savaş.
İflas eden sistemlerin,baş edilemeyen krizlerin çözümüdür çalınacak mallar,mülkler,zenginlikler ve yaşamlar…
İşte bu yüzden aşılıyor sınırlar,kendi halinde yaşam kavgası veren insanlardan ellerindekini almak için geliyorlar.Ağızlarındaki lokmaya göz dikip onları açlığa ve sefalete mahkum etmek için...
Bunun için çekinmeden canlar alıyorlar yaşına ve cinsiyetine bakmadan...
Ama bir şeyi gözden kaçırıyorlar.
Bu çocuklar,yaşadıklarını hiç unutmuyorlar ve bununla büyüyorlar.Kopan bacaklarına,olmayan ellerine baktıkça hatırlıyorlar yaşadıklarını.O küçücük bedenlerinde sakladıkları savaş yaraları da büyüyor yıllar geçtikçe;aynı avuçlarında büyüttükleri öfkeleri gibi…
Belki bir şeyleri ya da bir yerleri eksik oluyor o çocukların…
Ama sapasağlam yürekleri oluyor barışa ve kardeşliğe özlem duyan…
İşte bunu engelleyemiyorlar…
Olmuyor…
Yorum Gönder