“Gecenin bir vakti
Üstelik kar da yağacak…
Bıraksam,içimdeki firar,
Alıp beni, götürecek dağlara…”
Yine, amansız akşam serinliklerinin geceye dönüştüğü ve özgür yarınlara aktığı topraklardayım...
Yıldızlara takılı kaldı gözlerim.Yüreğim hala bir umar arıyor anlamsız bakışlarda...
İçten bakan bir çift gözün derinliklerinde kaybolmak istiyorum. Dağ yürekli fırtınalarda boğulmak,gecenin karanlığında uzun zamandır beklediğime koşmak ve sarılmak istiyorum.Omuz omuza verip kafa tutmak istiyorum yine dünyaya,dilimizde isyan türküleri,tenimizde sevda acısı….
Avunmak şiirlerle ve kitaplara sığınmak bir tapınak misali…
Zor zamanlardayız ve yine sahte Tanrıların solgun yüzleriyle karşı karşıyayız. Bu kez maskeleri biraz daha düşük, yüzlerinin çirkinliği daha bir açık.Her yalanında uzayan burnuyla biraz daha vahşileşiyor ve savuruyor pençelerini acımasızca adı yok,tadı yok ve umudu yok insanlara…
Erteleniyor kavuşmalar,tatlı bir ses oluyor çoğu zaman aşklar bir ahizenin ucunda.Acıtıyor tenini insanın, sabahın kör bir vakti yükselen sela sesleri.Dört duvara sığdırıyor onurunu kimileri,boyun eğmemenin verdiği gururla.Yanık bir türkü oluyor umutlar,dile geliyor delişmen gençlerin dudaklarında…
Zifiri bir sonsuzluk gibi çöktü zulüm üstümüze…
“Acının Tanrıları “hükmü vermişse bir kere, yoktu dönüş geri...
Yok edilecekti aydınlık,o deli sevdalar yok edilecekti...
Ama umutsuzluk girdabında debelenip duranlara inat yeşerteceğimize inanmıştık,filizler vereceğimize her yitip gidenin ardından.Her seferinde yeniden ve yeniden ve kendi köklerinden yeşillenen bir meşe ağacı gibiydik.
Köklerimiz, güzele sevdalı,yarına vurgun denizlerden,mahirce havalanan,yusufçuk kuşları gibi özgürlüğe uzanıyordu...
Tanrıçaların çocuklarıydık biz…
Hatırlarım kanımın deli gibi aktığı gençlik günlerimi.Kaçamak bakışlarla işlenen o ilk günahları ve sonra kendimizi affetirnek istercesine yaşadığımız vicdan azabını...
O zamanlar özgürlük kokuyordu yüreğimiz.Sığınağımız ise yaşlı kentimizin sokaklarıydı.İrili ufaklı,beton yada eski taş döşeme fark etmezdi.Bizimdi hepsi, kimseye bırakamayacağımız kadar değerli,onunduk biz vazgeçilmez bir sevda gibi, yanık…
Yarışırdık…
Aydınlığı hiç tanımayan ve kendi karanlığında boğulanlara,”Prometheus “gibi ateşi çalıp götürmek için.Kulaç atardık barışa,kardeşliğe...Özgürlüğe uzanmaktı amaç,başı dik onurlu bir geleceğin harcını karardık...Kazananı yoktu,kaybedeni de…
Çünkü hayatın kendisiydi kavga,geleceğin haykırışıydı direnç…
Yine, amansız akşam serinliklerinin geceye dönüştüğü ve özgür yarınlara aktığı topraklardayım...
Kaygısızca yakılan bir sigaranın dumanında beliren anılarla avunuyorum.
Yenile ağacından kırılıp kopartılan yeşil bir bahar dalı gibiyim.
Anılarım var yalnızlığıma ortak…Onlar da uçuşup gidiyor gökyüzüne her nefes çekişimde...
Yıldızlarda, yitip giden yılları ararken,dökülüyor dilimden çaresizce,
“Hoşçakalın yürek acılarım…”
Mehmet Ali ÖZTÜRK(2018)-MUĞLA

Yorum Gönder