Savaş, kan ve ölüm…
Ve suratsız yüzler,etrafıma doluşan…
En son hatırladığım bu...
Neredeyim, nereden gelmiştim? Ben kimim?
Esaslı sorular bunlar...
Bilincim yarım yamalak…
Etrafıma bakınıyorum. Her yer toz duman, etrafta karanlığın derin gölgesi. Bu karanlık içinde seçebildiğim çirkin suratlar, yontma sesler, bağırışlar… Bir törene hazırlanıyor gibi herkes. Bu neyin töreni, hangi kutlamanın iğrenç seremonisi?
Arsız gülüşler, kötücül bakışlar vurup çarpıyor suratıma. Birazdan götürecekler beni. Ve biraz sonra olacaklar, belirsizliğin şimdi yaşanana karşı duruşu gibi…
Neredeyim, nereden gelmiştim?
Ben kimim?
Hatırlamam gerek. Bu bulanıklığı yatıştırmak için ne olduğunu anlamam gerek…
Başımda korkunç bir ağrı. Soluğum tıkanık, yüzüm bitkin.
Etrafım…
Etrafımda karanlığın askerleri...
Neyi kutluyorlar ve esir aldıkları bedenimden nasıl bir zafer devşirilecek şimdi? Her şey olabildiğince belirsiz… Ağırlaşan zihnim kamaşan gözlerimi yardıma çağırıyor, ama gözlerim son birkaç saattir nefessiz.
Biraz su olsa bari diyorum.Biraz nefes…
Yaralarımdan süzülen kanlar çevreye yayılırken kan kokusuna üşüşen çakalların sayısı da artıyor giderek. Sonra biri sırtlıyor ele geçirdiği “ganimeti”...
Sonrası bir ceylanın, çakal sürülerinin elindeki esareti.
Tekrar soruyorum; "neredeyim, nereden gelmiştim? Ben kimim? Esir mi düştüm yoksa?"
Etrafımda koyu bir karanlık,çirkin bağrışmalar ve çatallı dilini bana uzatmış insanlığın zehri. Şimdi içlerinden karanlık suratlı biri o çirkin elleriyle bedenimi sırtlamış, bilmediğim bir yere, bilmediğim bir geleceğe doğru taşıyor beni...
Sonra yine çığlıklar, zafer nidaları ….
Neredeyim, nereden gelmiştim? Ben kimim?
Etrafta barut kokusu, etrafta insan görünümlü canavarların bitmek bilmeyen uğultusu, etrafta silah sesleri...
İşte tek gerçek bu…
Peki dünya neresinde bu gerçeğin? Dönüyor mu hala? Bana bakarken kendinden utanmasını bilen birileri var mı etrafta?
Etraf ıssız...
Etraf tekinsiz...
Etraf çok kalabalık, ama bir o kadar sessiz...
Yani etraf fırtınaya teslim olmuş bir gemi…
Peki ya savaş?
Tüm bu kirliliğiyle sürüyor mu hala?
Savaşın esirleri başka yerlerde, dünyanın bir başka yerinde görülüyor mu ve bu esirlerin başına gelecek son için kaygı duyuluyor mu hala?
Sorular bütün belirsizliğiyle kement atıyor zihnime. Sonra dilim kuruyor yine, boğazım düğüm...
Hep başa dönüyorum. Neredeyim, nereden gelmiştim? Ben kimim?
Her yanımı saran suratlar, boş simalar, bir fotoğraf karesinde doluşuyorlar üstüme.
Susanlar ve konuşanlar hep aynı yöne bakıyorlar.
Etraf yamyam, etraf hain...
Etraf konuşuyor, ama dilsiz…
Bir arabanın üstünde, yüzü gözü toza bulanmış halde şaşkınım, yaralıyım ve biraz yorgun. Biraz su olsa bari diyorum, biraz nefes. Sonra yine biçimsiz seslerin, anlamsız görüntülerin izdüşümlerinden yola çıkarak ne olduğunu kavramaya çalışıyorum gerçeğin. Bu belirsizlik girdabından çıkmaya, bu kötü kabustan uyanmaya…
Sonra adım geliyor aklıma...
Adımı hatırlıyorum ve bakarak, sadece bakarak o fotoğraf karesinden tüm dünyaya haykırıyorum:
-Benim adım Barış.
Etrafımda karanlığın ruhsuz askerleri...
Etraf çember...
Etraf insana benzeyen ama değil...
Etraf zulüm...
Bense buradayım, her şeyin tam ortasında. Yarınla dünün, şimdiyle geçmişin, gelecekle belirsizliğin arasında kalmış ,nefesine pusu kurulmuş bir dünyada.
Hayat, ibresini ölüme doğru bükerken, zamanda sallanıp duracak bir fotoğraf kadrajında.
Ve etraf hiç olmadığı kadar sessiz!
Mehmet Ali ÖZTÜRK(2019)
إرسال تعليق